4 Ekim 2016 Salı

O Bir Kahraman - Arzu KÖK

O Bir Kahraman

“Tutuşan güçlerin inci çiçekleri”
Koparılıyordu bir bir
Sağır günlerin sonunda
Dilsiz gecelerin başındayız
Saçlarımızda şimşek parçaları
Dilimizde kırağı var
Korkunun önüne koyduk sevgiyi
Sevgiyle birlikte
Yitirdik özgürlüğümüzü
Görmedik
Aklımız kanla yıkanan sokaklardaydı
Unutmak kendimizi yadsımaktı
Bilmedik
Şimdi sokak ortasında
‘Acaba kim geldi?’
Gülüşüyle açılan kapılar ardında
Direksiyon başında
Bir veda selamı bile vermeden
Üstelik ‘Daha yaşanılacak çok şey vardı’
Diyerek 
Öldürülmüşlerden utanıyoruz
Kahramanlık türküleri besliyor utancımızı
Açılan her ağız
Daha da maktûl kılıyor bizi
Devletin bekası
Eroinin, silahın, kumar masalarının
Selameti üzerinden yükseliyor
Faili meçhuller
Kayıplar
İşkenceler
Ve savaş
Bu selamet üzerinden boy veriyor
Unuttuğumuz ölümlerin
Fotoğrafları üzerinde
Katillerin sesleri yaşıyor
Sadece bir alt yazı
‘O bir kahraman’

Arzu KÖK


4 Kasım 2015 Çarşamba

Zamanıdır - Arzu Kök

   Zamanıdır

Işıklı bir mavilik vuruyor denize
Bakıyorum penceremden,
Sarıveriyor beni usulca
Geceye ay düşmüş
Gizemli karanlığında gece
Yıldızlar göz kırpıyor aya inat
Derken bir bulut geçiyor apak
Üşüyorum rüzgarından
Hüzünlü bir ezgi takılıyor kulaklarıma
Gözlerim denize giden yolda,
Anımsıyorum eski gülümseyişleri
Yıldızlar doluyor ansızın kucağıma
Düşler kuruyorum kullanılmamış
Geceye karşı
Anlıyorum ki,
Yarım kalmayacak inançlarımın türküsü
Tam da zamanıdır
Umut zamanıdır
Direnme zamanıdır.
Düş gören acılar, tutuklu insanlar var
Hepsi bizim aslında
Kavlince uydurulmuş kitaba.
Denk düştüğümüz sürece,
Yok bir sorun
Hele sevinçlerimiz,
Günlerin tezgahında ilmek ilmek
Yarını dokumaya hükümlüyse

Arzu Kök

Salkımsöğüt - Arzu Kök

       Salkımsöğüt

Sevdanı yatırdığın dağlarda,
            bir ağaç dik benim için.
Kız saçı gibi salınan salkımsöğüt olsun,
            toprağını dağlardan toplayan.
Yeşilini çocuklar toplasın,
           çiçek kokan elleriyle.
Sonra;
Salıncaklar kursunlar dallarına,
          sevinç çığlıkları dökerek gül dudaklarından.
Bir salkımsöğüt dik benim için, 
          suyu berrak akan bir nehrin kıyısına.


Sanadır bu çağrım,
          bu toprakların yiğit delikanlısı.
Bir salkımsöğüt dik benim için, 
          sevdalı ellerinle.
Salkımsöğüt ve sevdamız aşkla büyüsünler,
Toprak dolu avuçlarında sabaha büyüyen ışık gibi
Dağlarının rüzgarını solusun yapraklarında
Geceleri, sularının aynasına
          yıldız dökülsün saçlarından.


Eğer bir gün sevgili,
Bedenimizde yanan bu ateş
Göğsümüzün bakır mangalında,
            küllenmiş bir köz gibi sönerse…
İşte o zaman,
Toprak tüm tuzunu,
            hınçla döksün salkımsöğüdün köküne…

Arzu Kök

Ağulu Dudaklar - Arzu Kök

 AĞULU DUDAKLAR

Yapraklar oynaşır dallarda
Ben şimdi ağuda otursam
yıkılır  Ankara
Bulvarlar bunadı adımlarımdan
 yılgın, bezgin ve terkedilmiş
Şimdi bir çığlık atsam
Soluğumu rüzgara katsam,
Sözcüklerden önü alınmaz bir kasırga
döllenir dünyada
Bulvarları, sokakları, binalarıyla bu kent
Kısır bir dolambaçtır
Kaç kez insan pazarı kurulur 
ve yiğitler vurulur sorgusuz
izbe, karanlık, kimsesiz gecelerde
Bunun için ki her dudak ağuludur
Yaprak oynaşır rüzgarla, dalda
Kelimeler uçuşur sokakta, kirli ve sahte
Çünkü her dudak ağuludur
Susmak erdemdir
-‘Nasılsın?’lara
-‘Ne haber?’lere
-‘Seni iyi gördüm’lere
Dilini unutmuş her ağız
Suskun dudaklarla öpülmelidir
Susmak uludur
Çünkü her dudak ağuludur
Her dudak dönen bu çarkın,
İşleyen dişi müşteri olmuş kuludur.
Arzu Kök

23 Eylül 2014 Salı

Yıkım ve Çığlık, ARZU KÖK

Yıkım ve Çığlık

Büyüyorum derken
Hevesle çıkıyorum dünyanın terasına
Demlenen günbatımı
Elimdeyse giderek tükenen çayım
Sıyırıyorum kendimi
Toplum adlı uçurumdan
Ama
Çocuk çığlıklarının izleri hâlâ bedenimde
Ne yapsam olmuyor
Uğultu kalıyor kalabalık
Ayırt edilemiyor ağlayan, ağlatan
Gökyüzü kızıllığı kana çalıyor
Her nefeste
Yüreğimde onulmaz bir bulantı
Zor iniyorum basamakları
Küreksiz bir sandalda
Suskunluğa sürükleniyorum
Gördüğüm ilk seste
Bırakıyorum kendimi boz renkli kelimelere
Varamasam da kıyıya
Yankılanan bir çığlığım olsun istiyorum
Bu büyük yıkımda

Arzu Kök


Susma N’olur…, ARZU KÖK

Susma N’olur…
 

Vuruldu su ve ışık
Mihrap kırıldı
Ay küstü
Sen sustun
Ağlasaydın hiç olmazsa
Kuşları gördüm
Uçarken çok, ağlarken az

Acı sim ve siyahtı
Cesaret tuzla buz
Işık az
Az düşün
İnsanlığı kalleşçe vurmayı seven
Kılıç niye kutsanır?
Şair yakmak neden yasaldır?
İnfaz neden anayasadan önce gelir?

Konuş ey tohum
Yoksul bir çocuğun
Çaldığı erik,
Kurduğu düş,
Bildiği masal,
Yediği dayak,
Emdiği süt kadar konuş
Susma n’olur

Uçuşmadan önce Zühre’de gülümseme
Gün gülünde ışıltı
Bitmiş sayılmaz her şey

Ak
En yakın bulduğum denize doğru
Kıraç ovaları yırtarak ak
Sula
Yaşam ver
İlla ki çocukları sevindir
Sıradağ görkemiyle doğrul ve yürü
Kuş uyumlarını sırtına al ve yürü

İnsanlar gördüm
Ölürken çok, yaşarken az


Arzu Kök

Kim Üzülür?.., ARZU KÖK

Kim Üzülür?..



Yağmurun eşref saatine yasa konmuş
Cemre’nin yerini cinayet almışsa
Bir yanlışlık var demektir bu işte
Su, sönmemiş kireç olmuşsa
Ateşböceğim söndürülmüşse
Müzik susturulmuşsa
Birilerinin istediği yerdeyim demektir
Öbür dünya sizin olsun
Meleklerin yüzü
Dini imanı kevser şarabı
Başka türlü gideceğim ben ölüme
Kime ne?

Kuşları şerbetçiotuna batıran mı var?
Vişne neresinden çürüme yapar?
Sorma…
Yaran nerende onu göster sen
Kırık kanunların aşınmış yüzü olduğun sürece
Yerlere kadar eğilip öpsen de birilerinin ayakuçlarını
Zamanın yitik
Sen ise yutulacak bir lokma olarak kalacaksın

Göz sularında yıkadığın bebek
Geceden damıttığın umut
Hepsi ama hepsi tapuludur
Ve an gelir
Ne gündüzü ne gecesi
Ne şafağı ne seheri
Ne suyu ne ateşi olan
Bir yeryüzü olmuşsun
Ha böyle ölmüşsün
Ha hiç doğmamışsın ne çıkar?
‘Kim üzülür?’ diyor felek
Ses çıkmıyor hiçbirimizden
Dağılıyoruz zamana bir bir

Arzu Kök